Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

30 Nisan 2012 Pazartesi

Güzel Bir Gün

Bu filmi benzersiz kılan da cesareti: Jack de Mel de boşanmış kişiler ama senaryo seyircinin onları “evliliği sürdürememiş”, yani başarısız insanlar olarak algılaması riskini göze alıyor. Ana karakterlerini “masal kahramanı” olarak çizmekten özellikle kaçınıyor; işleriyle ilgili sorunlarını, katlanmak durumunda kaldıkları durumları da işliyor, yetersiz yönlerini, hatalarını, korkularını da sergiliyor
IMDB: 6,2
Rotten Tomatoes: % 47
Manalı Filmler: 8,5

Mademki “geldi bahar ayları, gevşer gönül yayları”, birkaç romantik komedi başyapıtını anımsatalım; vatandaşa hizmet olsun.

Türün şablonunu oturtan 1934 tarihli “It Happened One Night / Bir Gecede Oldu”dan beri izleyicinin kalbindeki yerini koruyan romantik komedi türünün temel cümlesi hiç değişmez: Sizin için “yaratılmış” biri mutlaka vardır ve onunla en olmayacak yer ve zamanda karşılaşmanız olasıdır… Bu önerme gerçektir; ama romantik komedi kadın-erkek ilişkisinin yıpratıcı ve zor kısımlarıyla da, aşkın negatif yönleriyle de ilgilenmez, gerçekliğin bir kısmını özellikle ve özenle dışladığı için “masal” olarak kalır. Bunun bir nedeni daha vardır: Herkesin yaşayabileceği bir durum, romantik komedi evreninde milyonda bir rastlanılabilecek bir olay gibi ele alınır, hem ana karakterler, hem de tanıştıkları ve yakınlaştıkları anlar “ilahi bir gücün eseri” olarak sunulur. “Eş ruh” önermesine yaslanan bu filmler, bol hayal kırıklığı yaşamış, adeta aşka küsmüş insanlara ilham ve umut verirken, sıcak, sevimli bir dünya sundukları için, halen mutlu bir ilişkiyi sürdüren ve hatta “unumu eledim, eleğimi astım” pozisyonundaki kişilerle de rahatça diyalog kurabilir, onları da mutlu edebilirler.

Gerçek bir hali masal gibi sunmak ilkesi gereği her romantik komedi, gerçeklikle fantezi arasında makul bir denge tutturmak zorundadır. “Jeux D'Enfants / Cesaretin Var mı Aşka?” (Yann Samuell, 2003) veya “Pretty Woman / Özel Bir Kadın”da (Garry Marshall, 1990) olduğu gibi kastederek masalsı öğelere ağırlık vermesi de mümkündür, “Say Anything… / Bir Şey Söyle”de (1989) Cameron Crowe’un yaptığı gibi, hayli gerçekçi bir tavır sergilemek de…

Özellikle Katherine Hepburn’ün rol aldığı “Bringing Up Baby / Tehlikeli Bebek” (1938), “Woman of the Year / Yılın Kadını” (1942)”, “Pat & Mike” (1952) gibi filmlerle kendine kalıcı bir yer edinen Amerikan romantik komedisi, 1990’larda önemli bir dönüşüm geçirdi, gerçekçi bir yaklaşımla üretilmiş eserler ağırlık kazandı: “Frankie and Johnny” (Garry Marshall, 1991), “Sleepless in Seattle / Sevginin Bağladıkları” (Nora Ephron, 1993) gibi…

Trafiği sıkışık, caddeleri kalabalık, insanları duyarsız bir büyük kentte oradan oraya koşturmak durumunda olan bir çifti gün boyu takip eden “Güzel Bir Gün” de onlardan biri. Üstelik Jack ve Mel’in yanında iki de çocuk var; her an onları düşünmek, korumak, çoğunlukla gazete binası gibi olmadık yerlere onları da götürmek zorunda kalıyorlar.

Çocuklu yetişkin olgusu romantik komedi türü için cazip değildir; genç izleyici kitlesi filmle yeterince bağ kuramayabilir, ama daha önemlisi ortada çocuk varsa evlilik de var demektir, bu durumda da ana karakterlerden en az birinin ya dul veya boşanmış ya da eşini aldatan bir kişi olması gerekir, bunlarsa “masal”ın havasını bozar.

Bu filmi benzersiz kılan da cesareti: Jack de Mel de boşanmış kişiler ama senaryo seyircinin onları “evliliği sürdürememiş”, yani başarısız insanlar olarak algılaması riskini göze alıyor. Bunu bir engel olarak görüp uzak durmak yerine, üzerine gidiyor, her ikisinin de çocukları bazen tehlikeden uzak tutmayı beceremediklerini, hatta Mel’in kendisine emanet edilmiş çocuğu kaybettiğini gösteriyor. Ana karakterlerini “masal kahramanı” olarak çizmekten özellikle kaçınıyor; işleriyle ilgili sorunlarını, katlanmak durumunda kaldıkları durumları da işliyor, yetersiz yönlerini, hatalarını, korkularını da sergiliyor.

Senaryonun belli bir derinlikle işlediği karakterleri “gerçek” kılansa tabii ki başarılı oyunculuklar. Başta iki çocuk olmak üzere, yan rollerdeki isimler son derece başarılı.
Clooney ve Pfeiffer ise hep zamanki gibi karizmatik ve çok çekici; uyumlu bir çift olmuşlar, aralarındaki kimya adeta ekrandan fışkırıyor. Performansları ise yine birinci sınıf, şaşırtıcı derecede usta işi…

Ödülleri:
En İyi Özgün Şarkı dalında Oskar, Altın Küre ve Grammy adaylığı
Ayrıca 4 ödül ve 3 adaylık.

One Fine Day / Güzel Bir Gün
Yönetmen: Michael Hoffman
Senaryo: Terrel Seltzer, Ellen Simon
Yapımcılar: Kate Guinzburg, Mary McLaglen, Lynda Obst, Michelle Pfeiffer
Oyuncular: George Clooney (Jack Taylor), Michelle Pfeiffer (Melanie Parker), Mae Whitman (Maggie Taylor), Alex D. Linz (Sammy Parker), Charles Durning (Lew)
1996 ABD yapımı, 108 dakika
Gösterim tarihi: 7 Mart 1997
DVD firması: Tiglon / 20th Century Fox

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder