Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

16 Kasım 2011 Çarşamba

İnanmak İstiyorum

Tüm bunlarla beraber film, Carter cephesinden iki önemli haberi taşıyor: Pes etmemen, neyi ne kadar anladıysan, neye ne kadar inanıyorsan onunla yaşamaya devam etmen lazım, anlayışına ulaştığını ve (Tanrı’ya) inanmak istediğini…

IMDB: 5.9
Rotten Tomatoes: % 31
Manalı Filmler: 9.0

Doğaüstü temaların sinemaya yansımasından söz edildiğinde en başta sayacağımız isimlerden biri hiç kuşkusuz Chris Carter. 1980’lerin ortalarında çeşitli TV filmi ve dizilerinin senaristliğini yapan sanatçıyı dünya çapında ün ve saygınlığa kavuşturan eseri, “X Files-Gizli Dosyalar” oldu. 1993-2002 arasında yaklaşık 200 bölüm çekilen bu dizi, belki de tüm TV tarihinin en çok izlenen ve beğenilen çalışmalarından biriydi. “Gizli Dosyalar” devam ederken Carter, “Millenium”, “Harsh Realm” gibi başka diziler de yarattı, hatta “Gizli Dosyalar”ın bilgisayar korsanı yan karakterlerini odağa koyduğu “Lone Gunmen”i gerçekleştirdi ama bunların hiçbiri “X Files” kadar ünlü ve etkili olmadı.

“Gizli Dosyalar” iki ana koldan akan bir diziydi: Asıl hikaye, hazırlıkları süren uzaylı istilasına ilişkindi ve Carter, Amerikan devletinin de bu öykünün bir parçası olduğunu, hatta uzaylılarla işbirliği yaptığını iddia ediyordu. Belgelere dayanarak yazdığı bu bölümler, tüm dünyada yankı uyandırdı, 1998’de gerçekleştirilen ilk “X Files” sinema filmi de öyküye yeni açılımlar getirdi. Bağımsız bölümlerde ise, Batı kültüründe bilinen neredeyse tüm doğaüstü olgular işlendi.

Bir bütün olarak düşünüldüğünde “Gizli Dosyalar” dizisi, doğaüstü temaların eskisiyle kıyaslanamayacak ölçüde popüler olmasını sağladı, ki bu Carter’ın en büyük başarısıydı.

Gündemde olan ikinci “X Files” filmi “I Want to Believe-İnanmak İstiyorum”un aldığı olumsuz eleştiriler, bu özetle yakından ilişkili: Film, dizinin 15 yıllık tarihine sırt çeviren bir eser gibi algılandı, hayal kırıklığı büyük oldu.

Oysa bu 15 yıl, aynı zamanda Chris Carter’ın kişisel tarihiydi. İnandığı, inanmak istediği ve anlamayı arzuladığı her konuyu diziye aktarmış ve bu süreçte, insanın doğaüstüyle ilişkide yaşayabileceği her hali yaşamıştı.

Ki zaten dizinin ana karakterleri Scully ve Mulder, Carter’ın iki ayrı yönünü temsil ediyorlardı: Scully, Materyalist öğretiyle yetişmiş ve onu terk etmeye hiç niyeti olmayan, bu anlamda tipik bir Batı insanı; bilgiye ve deneye dayalı bir yöntemle dünyayı ve hayatı kavramaya çalışıyor. Mulder içinse sezgi ve inanç daha önemli ve öncelikli. Scully karşılaştığı herhangi bir öğeyi reddetme dürtüsüyle inceliyor, Mulder’sa kabullenme güdüsüyle. Bilgiyle ilişkisi bakımından Scully daha asosyal, Mulder içinse bildiği, gördüğü şeyleri başkalarına aktarmak çok önemli.

Bu açıdan bakıldığında Mulder’ın, bilgi edinmeye ve aktarmaya tutkun bir kişilik olan Chris Carter’ı daha fazla temsil ettiğini söylemek mümkün. Bir başka deyişle “inanmak isteyen” Carter’ın ta kendisiydi; Fox Mulder, bilinmeyeni araştırmakta kullandığı en elverişli araç oldu…

Bu filme adını veren “İnanmak İstiyorum” cümlesi de diziden gelir. FBI’da kullandıkları odada, Mulder’ın masasına en yakın duvarda asılı olan posterde bir UFO fotoğrafı ve altında bu cümle vardır. Haliyle bu filmin de uzaylılarla ilgili olduğu sanıldı. Oysa Carter dizinin son iki bölümünde uzaylı istilası ile ilgili son cümlelerini de kurmuş, yani “o dosyayı kapatmıştı”...

Açık tek bir dosya, henüz araştırmadığı tek bir giz vardı, ki bu filmin ana konusu bu, yani: Tanrı…

Filmin yapısal çözümlemesi de bu yönü işaret ediyor: Karşımızda herhangi bir polisiye filmde rastlayabileceğimiz kadar sıradan bir hikaye var. Filmin ana öyküsünde –bir medyum Rahip’in katkıları dışında- doğaüstüyle ilişkili hiçbir şey yok. Fakat bu hikayenin ana kahramanları Mulder ve Scully… Carter’ın muradı bu hikayeyi anlatmak olsaydı, bunu başka karakterler aracılığıyla da yapabilirdi. Oysa, filmin adından, afişinden başlayarak bunun bir “X Files” öyküsü olduğunu, yani Mulder ve Scully’nin bir “gizem”in peşinden koşacaklarını söylüyor. Bununla da yetinmiyor, Scully’nin ilgilendiği bir çocuk hastayla ilgili bir yan hikaye de kullanıyor ki onda da doğaüstü bir tema yok. Her iki hikayenin ortak noktası ise, öykü kahramanlarının sevdikleri bir kişinin ölümünü engelleme çabaları…

Oysa ölüm, bazen, bir anda geliveren bir şey, FBI Ajanı Whitney’in, Mulder’ın gözü önünde ölmesi gibi… Filmde iki ölüm daha var: Rahip Joseph ve Scully’nin ameliyatı engelleyerek ölümüne yol açtığı Rus hasta… Hepsi birbirinden esrarengiz…

Tüm bu öykülerde ise sayılamayacak denli çok spiritüel tema var.

Carter’ın kişisel gelişimiyle ilgisi açısından önemli verilerden birini daha değerlendirmeye almak gerekiyor: Scully’nin “Tanrı’nın böyle yapmamı istediğini sandım” deyişini…

Tüm bunlarla beraber film, Carter cephesinden iki önemli haberi taşıyor: Pes etmemen, neyi ne kadar anladıysan, neye ne kadar inanıyorsan onunla yaşamaya devam etmen lazım, anlayışına ulaştığını ve (Tanrı’ya) inanmak istediğini…

Sözün kısası film, Carter’ın parapsikolojiden spiritüalizme geçişini müjdeliyor; o artık, kendi deyimiyle “dinsel deneyim yaşamak isteyen bir dinsiz” değil ve bundan sonra yapacakları daha da ilginç olacak.

Sinema, Ekim 2008

The X Files: I Want to Believe / Gizli Dosyalar: İnanmak İstiyorum
Yönetmen: Chris Carter
Senaryo: Frank Spotniz, Chris Carter
Yapımcılar: Frank Spotniz, Chris Carter
Oyuncular: David Duchovny ( Fox Mulder), Gillian Anderson (Dana Scully), Amanda Peet (Dakota Whitney), Billy Connolly (Rahip Joseph Crissman), Mitch Pileggi (Walter Skinner)
2008 ABD, Kanada ortak yapımı, 104 dakika
Gösterim tarihi: 12 Eylül 2008
DVD firması: Tiglon / 20th Century Fox

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder