Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

20 Kasım 2011 Pazar

Elveda Las Vegas

IMDB: 7.6
Rotten Tomatoes: % 89
Manalı Filmler: 9.5

“Elveda Las Vegas” “boşuna yaşama”ya dair bir film…

Çelişkilerini alkolizm batağına saplanıncaya kadar keskinleştirmiş, yaşama ilişkin doyumsuzluğunu boğazından boca edip durduğu alkolle unutmaya çalışan Ben ve tecavüzler, dayaklar arasında fahişelikle karnını doyurmaya çalışan Sera gibi, Litvanya’dan ABD’ye göçmüş, belli ki büyük oynamaya kararlı, ama attığı adıma dikkat etmeyen pezevenk Yuri de boşuna yaşar, hatta boşuna ölürler… Ben’in sonu bir saygınlık içerir, ama Sera’nın da Yuri’ninkinden farklı olamayacak bir biçimde, ya şiddete meraklı birilerinin elinde kalarak ya da ucuz bir motel odasında yapayalnız öleceğini kestirmek zor değildir…

“Elveda Las Vegas” “uçta yaşama”ya dair bir film…

Ben ve Sera sıra dışı insanlardır; yalnız meslekleri ve toplumsal konumları itibariyle değil, tüm özellikleriyle… İnsanların cüzdanlarında yüz dolar bile taşımadıkları bir ülkede cebi para dolu dolaşırlar. Aşık olduğu adamın alkolik olduğunu bile bile ve tüm uyarılara karşın ona evini açan, yaşamının karabasanı olan pezevengine acıyan Sera, mesleği gereği, toplum dışı olmaya zaten alışkındır. Ben ise alkolle evlendiğinden beri toplumun önem verdiği her türlü kuraldan iyice soyutlamıştır kendini. Bankada teybe metin okurken, salak bir kızın “onurunu koruduğu” için dayak yerken, lüks bir sitenin giriş kapısı önünde sızarken bilinçli olarak sıra dışıdır ve bunu en uç noktasına kadar yaşar…

“Elveda Las Vegas” “intihar”a dair bir film…

Ben yalnızlık, doyumsuzluk gibi çağdaş toplum bireylerinin sorunlarını -küçük ipuçlarından çıkartılabileceği üzere- ortalama insandan daha duyarlı olduğu için derinlemesine yaşayan, herhalde Holivud cangılında senaryo yazmanın da etkisiyle yaşam için çaba harcamaya inancını yitirdiğinden kendini ve her şeyi alkole boğarak intihar etmeyi seçmiştir… Açıklamasa da intihar nedenleri ve biçimi o kadar saygındır ki Sera da anlar onu, engellemeye çalışmaz.

“Elveda Las Vegas” “aşağılanma”ya dair bir film…

Aşağılanma bir sokak kadınının yaşamının -Las Vegas’ın pahalı otellerinde de çalışsa- ayrılmaz bir parçasıdır; Sera da sürekli aşağılanır. Müşterileri, pezevengi, onunla birlikte olmayı ahlaksızlık sayan insanlar, velhasıl karşılaştığı hemen herkes aşağılar onu (“Beklemediğin bir arka kapı girişi mi oldu?”). Ben’in aşağılanması da aynı biçimdedir, farklı nedenlerden kaynaklansa da: Borç istediği arkadaşları, barda kur yaptığı kadınlar, barmenler, alkolün etkisiyle olay çıkardığı yerlerdeki görevliler, velhasıl karşılaştığı hemen herkes aşağılar onu. Üstelik bir kısmı, çöldeki motelin yılan gözlü müdiresinin yaptığı gibi gülümsemesini bir tokat gibi yüzüne çarparak…

“Elveda Las Vegas” “saygı”ya dair bir film…

Alkolik ya da sokak kadını olmak aşağılanmayı gerektirmez; Ben ve Sera da birbirlerine saygılı davranırlar. Çok aşağılanmalarının da etkisiyle başkasının yaşamına müdahale etmemeyi öğrenmişlerdir, birbirlerine hoşgörü gösterirler (Zaten aşk anlamak ve bir şey istememek değil midir?). Sera’nın alkolik sevgilisine pahalı bir cep şişesi armağan etmesi gerçek aşkın içerdiği o benzersiz saygıyla açıklanabilir ancak. Kimseden görmedikleri için daha da değerlenen, başlı başına bir armağana dönüşen saygıyla…

“Elveda Las Vegas” “sevgi”ye dair bir film…

Mike Figgis uzun süredir kimsenin cesaret edemediğini yapıp sıradan insanlar arasında geçen küçük bir aşkı anlatmakla kalmaz, anlattığı, sinemanın yarattığı en güzel aşklardan birine dönüşür (Aşk belki de insanın, sevgilisi bir sokak kadını da olsa ona aşık olduğunu anladığı an “fuck” [s...k] sözcüğünü bırakıp “sleep” [yatmak] demeye başlamasıdır). Üstelik sekse hiç yer verilmeyen bir aşktır bu; sokak kadını ve her gördüğü kadına sarkan alkolik ilk ve son kez finalde sevişirler… Ayrılık sonrası buluşmanın, son konuşmanın, yalnız Las Vegas’a değil, aşka ve yaşama da veda etmenin hüznünü taşıyarak…

“Elveda Las Vegas” kara bir film…

Mike Figgis’in eseri ilk planından sonuncusuna, unutulmaz “the hole you’re in” esprisi gibi gülümsettiği yerlerde bile az görülür bir karamsarlığa sahiptir. Filmini kendi yazdığı senaryoyla, kendi yaptığı müziklerle bir keder başyapıtına dönüştüren Figgis, yönetmenliğiyle de bu özelliğin altını çizer. Yer yer adamakıllı karanlık planlar, final gibi inanılmaz duygusal sahneler yaratmakla kalmaz, -Ben’i striptiz kulübünde gördüğümüz sahnede yaptığı gibi- sesle ya da ışıkla oynayarak sahnelerin rengini daha da koyultur, duyguyu daha da artırır. “Internal Affairs / Gizli İlişkiler”in atmosferi de karadır ama “Elveda Las Vegas”ın asıl referansı, 1988’de Figgis’i dünyaya tanıtan ilk filmi “Stormy Monday / Fırtınalı Pazartesi”dir. Aynı karamsarlığı, aynı umutsuz insanları, daha güçlü bir aşk, daha derin bir hüzün duygusu ve daha usta işi bir sinemayla yeniden yaratır Figgis.

“Elveda Las Vegas” delifişek bir film…

Video klip ve reklam estetiğinin sinema filmlerini nasıl etkilediğine önemli bir örnek verir Figgis; bununla da kalmaz, bu alanlardan aldığı etkileri daha üst bir biçim yaratmakta kullanır. Aynı plan içinde kararma yapar, sahneler ve planlar arasına boş kare atar, ağır görüntüyü geleneksel kullanımından çıkarıp özel bir anlatım biçimine dönüştürür, örneğin plan ortasında ağır görüntüye geçer. Sinemanın anlatım biçimleriyle oynarken televizyon anlatım tekniklerine de girer, Sera’yı röportaj üslubuyla kameraya konuşturur, Ben’in Yuri’nin hasımlarıyla karşılaştığı sahnede de -reality show’larda yapıldığı gibi- doğal çekimi altyazıyla verir. Holivud’un kimi ürünleriyle iyice suyunu çıkardığı kamera hareketlerine işlevsel olmadıkları sürece sırt çevirip durgun planlara yaslanır. Senaryoda klasik sahne yapısının dışına epeyce yerde çıktığı gibi klasik sahneleme biçimlerine de yüz vermez, velhasıl her şeyiyle başına buyruktur.

“Elveda Las Vegas” özgür bir film…

Figgis kendini sinemanın artık yerleşmiş kurallarından bağımsızlaştırır. Öncelikle senaryosuyla: Ne intiharın, ne aşkın nedenlerine girer. Ben’in evlilik yaşamına ait bisiklet, fotoğraf, alyans ve bir replikten başka hiçbir şeyin olmadığı filmde iş yaşamını da yalnızca kovulurken gösterir. Alkol üzerine yapılmış filmlerin geleneklerine sırt çevirir, filmin Las Vegas’ta geçen bölümlerinde alkol motifini yalnızca Sera-Ben ilişkisine etkide bulunduğu noktalarda kullanır. Zaten filmde alkol olgusu aslen Ben’in kişiliğinin bir özelliği ve intiharının biçimi olarak vardır. Velhasıl Figgis seyircinin neyi, nasıl algılayacağı sorunsalının senaryo tekniğini etkileyeceği noktalara hiç aldırmaz, kendisini seyirciden de bağımsızlaştırmıştır, seyircinin beklentileri değil, projenin Figgis için değerli olan yanları şekillendirir senaryoyu. Aynı biçimde seyircinin uzun metrajlı bir sinema filminde yadırgayacağını bile bile böylesine serbest bir sinema dili kullanır.

“Elveda Las Vegas” cesur bir film…

Holivud’un artık tıkandığı, öykülerin, filmlerin birbirine fena halde benzemeye başladığı bir zaman diliminde çok klasik bir öyküyü anlatırken olduğu gibi, çok yeni bir anlatım biçimine yaslanmakla da cesurdur Figgis. Klasik içeriği güçlü bir biçimde yeniden yaratırken biçimde bunca yeni olabilmesi şaşırtıcıdır. Fakat zaten içeriğe de cesaret isteyen ekler yapmış, iki sıra dışı insanın aşkını anlatırken sıradan insanlara ve toplumsal sisteme ilişkin küçük ayrıntılara girip filmini güçlü bir toplumsal eleştiri aracına dönüştürmüştür. Sera ve Ben’in şu ya da bu biçimde ilişki kurduğu o sıradan insanları, Ben’in kaldığı oteldeki resepsiyoncuyu, Sera’nın yüzüne tükürdüğü kumarhane görevlisini birkaç küçük fırça darbesiyle çizerken, Sera ve Ben’in dışında kaldıkları toplumsal yapının gücünü ve niteliğini de gösterir: Tüm bu insanlar için aptal yaşam biçimleri çok önemlidir ve hepsinin davranışlarında dünyalarını koruma çabası ve tehditkâr bir şeyler sezinlenir…

“Elveda Las Vegas” usta işi bir film…

Filmin tümünde asıl olanı hiç kaçırmayan Figgis ayrıntılar üzerinde de egemendir, örneğin “tetikçi” rolünde kendisi ve bardaki kadın rolünde Valeria Golino başta olmak üzere küçük rollerdeki oyunculardan da inandırıcı performanslar çıkarır. Julian Sands ilk kez kendini beğendirirken Elisabeth Shue ve Nicholas Cage devleşirler. İkisi de binlerce kez abartılarak oynanmış, adeta suyu çıkarılmış rollerini tüm film boyunca gayet dengeli bir oyun tutturarak gerçekçi kılmakla kalmaz, buldukları özel oyunculuk biçimleriyle de dikkat çekerler (“Belki bu kadar nefes de almamalıyım ha Terri? Hah ha ha…”). Cage’in krize yaklaşan alkolik duruşunu nasıl bunca iyi canlandırabildiği zaten muammadır.

İyi yazılmış, iyi çekilmiş, çok iyi oynanmış olması bir yana asıl bileşimiyle değerlidir “Elveda Las Vegas”. Küçük bütçeyle çekilmiş bu büyük film, klip estetiğiyle çağdaş sinemanın anlatım biçimlerini, Amerikan anlatımıyla Avrupa duyarlılığını kaynaştırır. Bu özellikleriyle, Batı ülkelerinde yeniden doğan “kara film”in muhteşem bir örneği ve geleceğin sinemasına giden yolda önemli bir kilometre taşıdır.

Ödülleri:
En İyi Erkek Oyuncu dalında Oskar; Yönetmen, Uyarlama Senaryo, Kadın Oyuncu dallarında oskar adaylığı
Ayrıca 25 ödül ve 14 adaylık

Antrakt, Sayı: 55, Nisan 1996
(“Elveda Las Vegas: Sevgiye dair bir kara film…” başlığıyla yayımlandı)


Leaving Las Vegas / Elveda Las Vegas
Senaryo ve yönetim: Mike Figgis (John O’Brien’ın romanından)
Yapımcılar: Lila Cazes, Annie Stewart
Oyuncular: Nicholas Cage (Ben), Elisabeth Shue (Sera), Julian Sands (Yuri), Valeria Golino (Terri), Kim Adams (Sheila), Steven Weber (Marc), Richard Lewis (Peter)
1995 Fransa, ABD ortak yapımı; 110 dakika
Dağıtımcı firma: Umut Sanat Ürünleri/UIP
Gösterim tarihi: 1 Mart 1996
DVD firması: Palermo

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder