Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

5 Nisan 2011 Salı

Siyah Kuğu

IMDB: 6,7
Manalı Filmler: 8,5

“Pi”den beri her çalışmasını beğeniyle izlediğimiz Aronofsky’nin ne kadar iyi bir yönetmen olduğunu en çok gösteren filmi bu.

İki nedenle:

Filmin hikayesi inanılmaz derecede “eski usul”. Mesela Edgar Allan Poe’nun hikayelerini anımsatıyor. Veya örneğin “Dr. Jekyll and Mr. Hyde” filmlerini (özellikle 1950’den önce yapılanları). O filmlerdeki gerilim duygusu ve gotik yaklaşım bu eserde de var. O kadar ki senaryo sanki 1940’larda yazılmış gibi duruyor. İşin ilginci film de öyle. Cep telefonlarını, dans sahnelerini çıkarın, karakterlerin davranışlarını ve ilişkilerini biraz düzenleyin, karşınızda gerçekten en az 60 yıllık bir film varmış gibi olur.

Dolayısıyla bu proje bu açıdan çok riskli; vasat bir yönetmenin elinde olsa komik bir film çıkabilirdi ortaya, günümüz seyircisine inandırıcı gelmeyen, yüreğine dokunmayan bir eser olabilirdi.

İkincisi bu film aslında bir psikolojik gerilim. Fakat gerilim unsuru dışarıda değil, ana karakterin içselliğinden doğuyor. İçsel bir çatışmayı bu kadar başarıyla yansıtmak çok zor bir iş, bunu ancak çok usta bir yönetmen yapabilirdi. Örneğin başka gerilim filmlerinde gördüğümüz gibi Aronofsky de ana karakteri Nina’yı arkasından sallanmayan kamera ile takip ediyor. Sanki kızın arkasında eli bıçaklı bir katil varmış veya birisi ona bir kötülük yapmak için kızı takip ediyormuş gibi… Oysa ne bir katil var, ne de takip eden. Ve seyirci bunu biliyor. Buna rağmen bu üslup işe yarıyor. Aronofsky’nin asıl dehası filmi klasik kötü adamlı gerilimler gibi kurmuş –ve zaman zaman örneğin David Lynch’inkine benzer bir üslup kullanmış- olmasında. Filmi o kadar iyi kurmuş ki seyirci bir karmaşaya düşmüyor, içsel nedenlerden kaynaklanan gerilimi, alıştığı diğer gerilim-korku filmleri gibi izleyebiliyor.

Belli ki Aronofsky metni çok iyi anlamış, ana temanın evrenselliğinin idrakinde olarak filmi kurmuş, seyircinin de bu temayı anlayacağını ve ona duygusal tepki vereceğini düşünmüş, buna güvenmiş. Tam da arzuladığı gibi oluyor, film tıkır tıkır işliyor ve hedefine ulaşıyor.

Tam da bu nedenle bu yıl yönetmen dalında Oskar aslında Aronofsky’nin olmalıydı. Diğer 4 film de gayet başarılı, yönetmenleri de işin ehli insanlar. Fakat “Siyah Kuğu”nun diğerlerinden bir farkı var: Bir yönetmenin tasarlaması (kurması) ve çekmesi açısından değerlendirildiğinde bu film diğer dördünden çok daha zor ve kusursuz kotarılmış.

Fakat bazen böyle şeyler oluyor: 2001’de Steven Soderbergh iki filmle birden yönetmen dalında Oskar adayı olmuştu, olayı sadece yönetmenin çalışması açısından değerlendirdiğimizde “Erin Brockovich” bariz biçimde üstünken, tasarlaması çok daha zor bir filmken, yönetmeni “Traffic” ile Oskar kazandı, sanırım Akademi üyeleri –çok fazla mekan ve karakteri olduğu için- o filmi çekmenin daha güç olduğunu düşünmüşlerdi. Herhalde bu yıl da önemli bölümü bir muayenehanede geçen “The King’s Speech / Zoraki Kral”ı yönetmenin daha güç bir iş olduğuna karar verdiler, oysa o, ortalamanın üzerindeki her yönetmenin rahatça kotarabileceği bir işti, “Siyah Kuğu”daki gibi özel bir yaklaşım ve derin bir birikim gerektirmiyordu.

Mana açısından değerlendirdiğimizde “Siyah Kuğu”nun önemi artıyor, öncelikle ana teması dolayısıyla: İçindeki iyi ile kötüyü açığa çıkarmak, ikisiyle de barışmak… Kuşkusuz bu, klasik “Dr. Jekyll and Mr. Hyde” filmlerinden beri bilinen, aslına bakarsanız “Fight Club / Dövüş Kulübü”ndeki gibi modern yaklaşımlarla da işlenmiş bir izlek, perdeye ilk kez gelmiyor ama gayet farklı bir yaklaşımla geliyor. Ana karakter bu kez içindeki iyiyle kötüyü uzlaştırdığını sahnede de göstermek, kanıtlamak zorunda. Ana temasını sanat uğraşıyla bağdaştırmasının yanında “Siyah Kuğu”, bu uzlaştırmanın başarı için, hayatı dolu dolu yaşamak için şart olduğunu da vurguluyor.

Zor bir iş bu, fakat ödülü yüksek…

Başarabilen kuğuya dönüşüyor, olağanüstü güzel ve zarif bir varlığa…

Ödülleri:
En İyi Kadın Oyuncu dalında Oskar; Film, Yönetmen, Görüntü Yönetmeni ve Kurgu dallarında Oskar adayı
Ayrıca 30 ödül ve 89 adaylık

Black Swan / Siyah Kuğu
Yönetmen: Darren Aronofsky
Senaryo: Mark Heyman, Andres Heinz, John J. McLaughlin (Andres Heinz'ın öyküsünden)
Yapımcılar: Scott Franklin, Mike Medavoy, Arnold Messer, Brian Oliver
Oyuncular: Natalie Portman (Nina Sayers), Mila Kunis (Lily), Vincent Cassel (Thomas Leroy), Barbara Hershey (Erica Sayers), Winona Ryder (Beth), Benjamin Millepied (David).
2010 ABD yapımı, 108 dakika.
Gösterim tarihi: 25 Şubat 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder